KURUMSAL
SON DUYURULAR
Üyemiz Selahittin Özbozkurt, TRT Çukurova Radyosu'nda Gündemi Değerlendirecek
04 Kasım 2024Akademi Derneği Başkan Yardımcımız Dr. Fatma Yeşilkuş, Mersin 2. İdare Mahkemesi'nde Tarsus Üniversitesi'ne Karşı Açılan Dava Hakkında Kamuoyunu Bilgilendirdi
14 Ekim 2024Akademi Derneği Başkan Yardımcımız Dr. Fatma Yeşilkuş Akit TV'de Gündemi Değerlendirecek
03 Ağustos 2024Başkanımız Doç. Dr. Onur Başar Özbozkurt, TRT Çukurova Radyosu'nda Çalışmalarını Aktaracak
31 Temmuz 2024Doç. Dr. Onur Başar Özbozkurt ve Dr. Fatma Yeşilkuş, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'na Kitaplarını Takdim Etti
30 Temmuz 2024Prof. Dr. Esat ARSLAN Yazarın Tüm Yazıları
Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi dalında doktorasını ise...
Suriye’ye harekât, zorunlu mu, değil mi? Belki olmazsa olmaz mı diye de sorabilirsiniz. Hatta daha da ötesi, hemen arkasından neden şimdi diye sorunuzu da derinleştirebilirsiniz. İşte yanıtlanması gereken milyon dolarlık soru tam da bu? Evet sevgili okurlar öncelikle şunu söylemeliyim ki, Suriye’ye harekât hem gereklidir, daha doğru bir deyişle elzemdir, hem de oluşan ve/veya oluşturulan bu konjonktürde mutlaka yapılmalıdır. Suriye arazisinin yüzde yirmisine yakın bir bölümünde adeta ABD desteğinde bir uydu devletçiği profili çizen PeKaKa’nın Suriye uzantısı gemiyi azıya almış vaziyettedir. Türkiye’nin Suriye stratejisinde en önemli tehdit olarak gördüğü YPG, NATO üyeleri de dahil birçok ülke için Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı savaşın en önemli aktörü olarak görülmektedir. Unutmayalım, birçok Avrupa ülkesinde ve ABD’de, siyasi kanadının temsilcilikleri açılmıştır. 2010 yılındaki kuruluş bildirgesinde bu bölge PeKaKa lideri Abdullah Öcalan’ın ifadeleriyle “Kutsal Rojava”(Kutsal Batı Kürdistan) biçiminde anılmıştır. Türkiye’yi hedef eden saldırılarında hiçbir şey sineye çekilmiyor, had yerinde ve zamanında bildiriliyor tabi. Ama yeterli değil… Kendini dünya kamuoyuna Demokratik Birlik Partisi (PYD) olarak lanse eden ABD desteğindeki, Suriye PeKaKa’sı Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK)’yle birlikte Türkiye’yi kuşatmaya aldıklarını zannediyorlar şişindikçe şişiniyorlar. Ah o ABD şişinmesi yok mu? ABD rüzgarını arkasına alanlar pupa yelken şişiniyorlar, ama söyleyelim, zahiri. Ancak unutulmasın ki, onların karşılarında yedi düvele karşı ulusal kurtuluş savaşını yapmış, bir Türkiye var.
Gelin şimdi neler oluyor diye hep birlikte bakalım mı? ABD, Suriye’nin kuzeyinde şimdilik otonom bir Kürt bölgesi oluşturmak istemekte ve Türkiye’nin tüm itirazlarına karşın bölgede PeKaKa’nın Suriye kolu PYD/ YPG ‘nın silahlı gücü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile müttefiklik ilişkisi içerisinde kendi ürettiği stüdyo projesi DAİŞ ile savaşıldığı görüntüsü çizmektedir. Söyleyelim, bu algı operasyonu dünya kamuoyunu inandırmada bayağı da başarılı olmuştur ve olmaktadır. ABD, Suriye PeKaKa’sına, silah, araç, gereç, askeri donanım ve para dâhil her türlü yardımı yapmış olduğunu bırakın bölgeyi, dünyada duymadık kimse kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti ise bu durumu bekası açısından tehdit olarak görmüş ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile hem de uluslararası hukuk tabanlı hem de 15 Temmuz 2016 darbesinden beş hafta sonra 24 Ağustos 2016 tarihinde; önce “Fırat Kalkanı Harekâtı”nı; sonrasında ise 20 Ocak 2018 tarihinde “Zeytin Dalı Harekâtı”nı 9 Ekim 2019 tarihinde “Barış Pınarı Harekâtı”nı ve 27 Şubat 2020 tarihinde de 3.394 kilometre kare ve 370 meskûn mahali kontrol altına aldığı “Bahar Kalkanı” harekâtını, 15 Haziran 2020 tarihinde “Pençe Kartal” operasyonunu ve son olarak da 19 Nisan 2022 tarihinde Irak bölgesinde ülkemizin sınır güvenliğini garanti altına almak amacıyla PeKaKa’nın üslenme ve hazırlık olarak kullandığı bölgelere kapsamlı olarak “Pençe-Kartal Harekatı” nı gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin bölgedeki duruşu açık seçik ortadadır. Suriye-Irak ve de İran sınırına kesintisiz bir güvenlikli bölge inşa etmektir. Harekata katılan “Türk Güvenlik Kuvvetleri” dağı taşı bombalamamaktadır, özellikle nokta hedeflerine yönelik sinyal ve elektronik istihbaratın yoğun kullanıldığı proaktif derin harekât icra edilmektedir. Bölgede yapılan etki odaklı derin harekâtların amacı bölgeyi teröristlerden temizlemek, güvenlikli bölgede sığınmacı sorununa köklü bir çözüm getirmek ve Suriye’nin toprak bütünlüğü gözetilmek suretiyle ülkede istikrarın yeniden oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Burada yeri gelmişken bir önemli konuyu da huzurlarınıza getirmek istiyorum. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ihraç edilen ehil personel nedeniyle TSK’nın muharebe etkinliğine yönelik kuşkular doğduğu malumdur. Ancak Suriye, Libya ve Irak’ta icra edilen operasyonlarla birlikte bu tereddüdün bütünüyle ortadan kalkmış olduğu görülmektedir. Yapılan, tüm harekatlar ile birlikte Pençe-Kartal ve Pençe-Kilit Harekâtı da TSK’nın personel yeterliliği bağlamında olumlu emareler vermektedir. Yapılan bütün harekâtlar bütünüyle değerlendirildiğinde her şeyden önce söylemek gerekirse, muharip ve destek görevlerde görev alan personel farklı muharebe fonksiyonlarında sinerji üretebilmiş ve kısa sürede harekât sonlandırılabilmiştir. (2)
Şimdi sorulması gereken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye’de elzem olan “Yoğun İstihbarat Odaklı Proaktif Harekâtı” yapabilme olasılığına karşı RF’nin duruşunun irdelenmesidir. Daha doğru bir ifadeyle RF Türkiye’nin yapacağı olası harekata destek mi ya da daha önceden olduğu gibi köstek mi olacaktır? Her şeyden önce söylenilmelidir ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye’de yarım kalmış operasyonlarına RF’nın yeşil ışık yaktığı, sadece Suriye hava sahasını değil, hatta yeni bir operasyona bile gerek olmadan RF kontrolündeki bölgeleri sessizce Türkiye’ye devredildiği alandan alınan bilgiler arasındadır. RF kontrolündeki bölgeler öyle hâkim yerlerde tesis edilmiştir ki, bunlara bir gözlem noktasından daha çok adeta bir direnek noktası mertebesindedir.
Dillendirilmeye çalışılan bir başka çarpıtılmış kara çalma ifadesi de “Moskova’nın İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişine Ankara’ya hayır dedirtebilmesi şartıyla Suriye’deki harekatının yapılmasına yeşil ışık yapmış olabileceği açılımıdır.” İsnat edilen bu olasılık kuru iftira mertebesindedir. Bu kara çalma ve bühtanın arkasında gizlenilmeye çalışılan ise ABD’nin bölgedeki kuvvetlerini arttırmak suretiyle Fırat’ın doğusunun büyük bölümünü işgal etmesidir. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Rus yayın kuruluşu Russia Today’in (RT) Arapça kanalına verdiği röportajdaki aşağıdaki ifadeler ve Iraklı ve Suriyeli Kürtleri birleştiren yapıya Türkiye kayıtsız kalamayacağını belirtmesi açıkça bu savı doğrulamaktadır:
“ ABD askerleri bölünmeyi destekliyorlar ve bölgedeki Iraklı Kürtlerin bir kısmının duygularını kullanıyorlar. Bu şekilde Iraklı ve Suriyeli Kürtleri birleştiren yapıda sorunlara yol açıyorlar. Türkiye tabii bunlara kayıtsız kalamaz. Bu sorunların Suriye’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde çözülmesini istiyoruz.” (3)
Lavrov Rusya’nın Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlama çabalarına karşı ABD’nin, Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetlerini işaret ederek, konunun ehemmiyetini aşağıdaki sözlerle ayrıntılı bir biçimde vurgulamaktadır:
“Hala kimsenin oraya çağırmadığı ülkelerin ordu birlikleri var orada. ABD askerleri, hala Fırat Nehri’nin doğu yakasının büyük bölümünü işgal ediyor. Orada sözde devlet kurmaya çalışıyorlar, bölünmeyi destekliyorlar ve bölgedeki Iraklı Kürtlerin bir kısmının duygularını kullanıyorlar. Bu şekilde Iraklı ve Suriyeli Kürtleri birleştiren yapıda sorunlara yol açıyorlar. Türkiye tabii bunlara kayıtsız kalamaz. Bu sorunların Suriye’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde çözülmesini istiyoruz. Kürtlerle de görüşüyoruz. Onları, ABD’nin bir vaatte bulunup nasıl yerine getirmediğini daha dikkatle görmeye davet ediyoruz. Uluslararası meşruiyeti bir kenara bırakın, pragmatik temellere göre de Şam ile ciddi bir diyaloğa girmek ve birlik içindeki bir devlette yaşamı düzenlemek için anlaşma yapmak en iyisi.” ifadelerini kullanarak, bölgede özerk bir yönetimden ziyade birlikte yaşama kültürünün önemini vurgulamaktadır.
Lavrov Rusya’nın Suriye’de bulunma nedeninin Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile yapılan ikili anlaşmalar olduğunu açıkça aşağıdaki şekilde belirtmektedir:
“Biz Suriye’de ülkenin devlet başkanının ve meşru hükümetinin talebi üzerine bulunuyoruz. Biz orada Birleşmiş Milletler‘in sözleşmelerine uygun olarak bulunuyoruz ve BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararını uyguluyoruz. Buna devam edeceğiz ve Suriye yönetiminin Suriye topraklarının tamamını geri alma çabalarına destek olacağız.” (3) Aslına bakılırsa Türkiye’nin toprak bütünlüğü konusunda savı ile RF’nın toprak bütünlüğü savıyla örtüşmektedir, yalnız bir farkla. Beşar Rejiminin paramiliter kuruluşlarıyla ve de özellikle “Şebbiha” örgütüyle yapmış ve yaymış olduğu sığınmacıların Suriye’ye dönüşünü engelleyen korkunun izale edilmesi gerekmektedir. Ancak Beşar Esad RF bölgeden çekilmesi sonrası meydana gelebilecek kuvvet zafiyetini gidermek için Tahran’ın yolunu tutmuştur. Tahran’a üç yıl sonra sürpriz bir ziyarette bulunan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile bir araya gelen İran lideri Ali Hamaney, RF’nın bölgeden çekilmesi sonrası kuvvet zafiyetinin Haşdi Şaabi ve / veya Hizbullah örgütleriyle doldurulması tezini doğrulamaktadır. İsrail ise doğrudan doğruya Suriye’deki İran varlığını ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile yapmış olduğu görüşmeler, bu olasılığın Suriye’de izale edilmesine yönelik olduğu düşünülmektedir. İsrail’in bütün yapmış olduğu harekatlarda Suriye’deki İran ya da İran yanlısı kuvvetleri esas aldığı görülmektedir.
Türkiye, Fırat Kalkanı harekâtını erkenden kesilmesi nedeniyle Güvenlikli Bölge içerisine alamadığı bölgelerden birisi de Münbiç bölgesidir. Münbiç’te önce Amerikalılardan, sonra dan Ruslardan YPG’nin çekilmesi sözü alınmıştı, ama gelin görün ki, kentte YPG’nin örgütlediği “Münbiç Savunma Konseyi”, kırsalında ise Suriye rejim ordusu konuşlu bulunmaktadır. Soçi’de sağlanan mutabakatla YPG sınırın 32 kilometre (20 mil) altına çekilirken Suriye rejim ordusu da sınır hatlarına konuşlandırılmıştı. 2019’da Türkiye’nin harekâtı yarıda kesilmiş, bundan sonraki Fırat’ın doğusundaki gelişmeler haliyle 2019 öncesinden farklı bir durumu dikte ettirmektedir. Türkiye sığınmacıların bölgeye yerleştirilmesi bağlamında güvenlikli bölgede kesintisizliği sağlamak durumundadır. Bir başka deyişle Fırat Kalkanı ile Barış Pınarı arasındaki bağlantıyı kesen Ayn-ül Arap bölgesinin mutlaka temizlenmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle Fırat’ın batı yakasındaki Münbiç doğudan da kuşatılıp halledilmesi bununla beraber M-4 yolunu izleyerek Ayn İsa ve Tel Temir de temizlenmesi gerekli görülmektedir.
Uzun lafın kısası görünen odur ki, günümüzdeki psikolojik iklim ya da konjonktür, harekatın vakit geçirmeksizin behemehâl yapılmasına olanak sağlamaktadır. Burada asıl durulması gereken nokta NATO’daki pazarlığın, diğer bir deyişle Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliği PeKaKa ve Suriye uzantısı YPG’ye karşı net tutum alma şartına bağlandığına göre ABD yönetimi, Suriye’de yeni harekâtın önünde engel olmayacağı düşünülmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, 2019’daki harekâtın Kongre ve kamuoyuna yansıması Trump’ı 180 derece döndürmüştü. Sözün özü, Türk silahlı Kuvvetlerinin Suriye’ye harekâtı hem gereklidir hem elzemdir, hem de oluşan ve/veya oluşturulan bu konjonktürde mutlaka yapılmalıdır, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) BBC News Türkçe , “YPG: Yerel bir örgütten, NATO ülkelerinin desteklediği bir güce nasıl dönüştü?” 25 Ekim 2019; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50180068/Erişim Tarihi 29.05.2022/
(2) Murat Aslan, 5 Soru: Pençe-Kartal Harekatı | İstihbarat Odaklı Derin Harekat, 15 Haziran 2020; https://www.setav.org/5-soru-pence-kartal-harekati-istihbarat-odakli-derin-harekat/Erişim Tarihi 28.05.2022/